Ne Kadar Takımsınız?
NE KADAR TAKIMSINIZ ?
Çok tanıdık bir kavram değil mi...
Nisan ayı yazımda özellikle bu konuya yer vermek istedim. Kelime anlamına çok fazla aşina olduğumuz ve anlamını bildiğimiz ancak uygulamada teorideki kadar başarılı olamadığımız bu kavramın üzerine yoğunlaşmakta fayda var.
Küçük veya büyük işletmelerde en ufak bir pürüz çıktığı zaman saatlerce süren toplantılar yapılır. İşi yapan eleman statüsünde ki kişiler sorgulanmaya başlar. İşteki verimin yükselmesi veya pürüzün giderilmesi için onlar sorgulanır. Yöneticiler, patronlar, işverenler bir anda çalıştıkları kişilerin karşısına geçerek eleştiri okları savuran kişiler olurlar.
Orda Dur bakalım...
Sen verim istiyordun değil mi? Sen çözüm odaklılık istiyordun, sen problemi doğru anlayıp doğru aksiyon alınmasını istiyordun değil mi? Peki beraber çalıştığın kişilerin sana bunları vermesi için sen onlara ne verdin?
Takım olma kavramı alttan üste doğru değil, üstten alta doğru gidilen bir yapı ile başlar. Takım olmanın altında AŞK yatar. Aşk sadece iki farklı cinsin birbirine duyduğu duygusal bağı içermez :)
Evet ne dedik, takım olmanın altında ilk olarak AŞK yatar. Yöneticisine, firmasına, patronuna, işine AŞIK kişiler yaratacaksınız. Çalışanlarınız veya çalışma arkadaşlarınız aşık olursa eğer ki vazgeçemez, aşık olursa eğer ki sorun olmaması için çabalar, aşık olursa eğerki çözmek için çaba sarfeder, aşık olursa eğerki hedefi göstermeniz yeterlidir, aşık olursa eğerki bir gözü dışarıda başka iş alternatifleri aramaz, aşık olursa eğerki işi geliştirir. Sevecek yani başka yolu yok :))
İkici olarak takım olmak için TEVAZU şart.. Neden tevazu diyorum? Çünkü tevazunun olduğu yerde bencillik yoktur. Bencilliğin olmadığı yerde de ekip bilinci artar ve birlikte hareket eden kişiler oluşur. Buda önce tepeden başlar. Tevazu öğretilmez, gösterilir. Anlatılarak değil, uygulayarak önemini ve kazanımlarını beraber çalıştığınız kişilere göstermelisiniz. Ancak böyle sonuç alabilirsiniz. Tevazu yoksa bireysel başarılar kazanır ve bireysel başarılar konuşulur. Yani yıldızlar yetiştirirsiniz belki ama şampiyonluk gelmez.
Üçüncü olarak LİMİTSİZ olmak gelir. Hedefi olmalı bir takımın. Büyük aidiyetle o hedefe koşmalı. Sınır tanımamalı. Rakipsiz olmalı. İçlerinde ki coşku sonuçlara yansımalı. En iyiler arasında yer almak değil, en iyi olmayı hedeflemeli. Shankly'nin de dediği gibi; Liverpool'da iki büyük takım vardır. Biri Liverpool, diğeri Liverpool'un yedekleri
Yani demem o ki bırakın saatler süreç sonuçsuz toplantıları ve çalışanları suçlamayı. Müşterileriniz mi mutlu değil, dönüp çalışanlarınıza bakın. Çalışanları mutlu olmayan bir firmanın müşterilerini mutlu etmesi mümkün mü?
Çalışanlar mutlu ama sonuçlar istenilen düzeyde değil mi? Dönüp tekrar çalışanlarınıza ama ek olarak birde kendi yöntemlerinize bakın, bir yere hatalı bir yöntemle dokunuyorsunuz. İnsana dokunma yöntemlerinizi masaya yatırın. Başarılı bir birim, işletme veya şirket olmak için önce "BİZ NE KADAR TAKIMIZ?"sorusunu kendinize sorup, altını doldurmaya çalışın. Sonuçlar sizi yönlendirecek.
Sevgiler,
İbrahim Aktaş